Anamın Günlüğü

Mümtaz Boyacıoğlu'nu Çalışma Odasında Görmektesiniz.

Çocukluğumda Anamın her davranışı benim için doğaldı. Aylar, yıllar geçtikçe bu kadar enerjiyi nereden aldığını merak etmeye başladım. Daha sonra şimdiki analarla karşılaştırdım. Şimdiki analar çok şanslılar. Anam akşam ne zaman yatar, sabah ne zaman kalkar görmezdim. Benim tek gördüğüm anam her zaman ayakta, her zaman çalışır. Çalışırdı ama ne çalışmak. Yorulmak bilmez, dur otur bilmezdi.

Anamın bir gününü beraber yaşayalım;

Saatin olmadığı 1950li yıllar. Saat elbette daha önceleri de vardı ama bizim evde bir tek babamda vardı. Ona da her zaman, saat sorulamazdı. Neyse horozların ötmesinden önce veya öterlerken anam ayaktaydı. Çünkü daha o zamanda küçük kardeşimin karnı doymalıydı. Erinmeden, üşenmeden ve de sokranmadan kalkan anam ineği ve koyunları sağdıktan sonra süt tenceresini ocağı yakarak üzerine koyar, yoğurt olacak süt piştikten sonra bu kez de ateşin üzerine kafasında planladığı pişireceği yemeğin hazırlığını yapardı. Ortalık aydınlanmış, güneş doğmaya yaklaşırken koyun çobanının hay heylerini duyan kadınlarla birlikte koyunları çobanın bulunduğu yere getirirdi. Elleri koynunda komşu kadınlarla ayaküstü bir iki laf ederek ayrılırlardı. (O mezarlığın kenarında konuşarak akşamı eden kadınlardan değildi anam.) koşarak eve gelen anam ya kuzuların ağılına, ya da kardeşimin ağıtına yetişirdi. Bu ara babam da kalkmış tarlaya gitmek için eşeğini ve tırpanını hazırlamaktaydı. Çiftçimizde babamın emirlerine koştururdu.

Günün menüsünde ne varsa anam iki dürümü babama ve çiftçimize uzatır. Onlar dürümlerini yolda yiyerek tarlaya gidedursun biz yine anama dönelim. Sütün, yemeğin pişmesi, çocuğun ağlaması arasında inekler de sığıra sürülürdü, ayaküstü bir iki konuşma fırsatıyla. En son bana verdiği yoğurt yüzünden üzeri toz şekerli dürümle kuzuları da benim önüme katarak kurban kadayla “uzaklara gitme, tarlamıza gel” diye de tembih ederdi.

Anamın işi daha bitmedi. Ev toparlanır, avlu süpürülür. Güneş bir mızrak boyu çıkmıştır. Tarlaya gidiş hazırlığı yapılır. Önce çocuk sırta bir bohça ile bağlanır, bel kısmına bir bohça ile ekmek sarılır. Kafa üzerine dengeli konan içinde yiyecek bulunan bir bohçada yerleştirilir. Eller boş mu gidecek? Hayır, eller içinde bir helke ile yoğurt diğer helkede de kabak gülü yemeği alınarak yola düşer. Bu vaziyette tarlaya giden anamın bir türkü tutturduğunu düşünemeyiz. Kuşluk vakti tarlaya varan anam kabak gülü yemeğini hazırlar, babamı ve çiftçimizi kuşluk yemeğine çağırır.

Babam sofranın başına otururken ayağındaki çorap ve dolaktaki1 bıtırakları(2) temizler, biraz da küfürler savururdu. Çal kaşık yenen yemeğin ardından babam işine başlamadan önce, akşamdan doldurulup yığına(3) saklanan testiyi kafasına dikerek soğuk suyu içip şöyle ağzını kolu ile silerek tırpanla ekini biçmeye başlardı. Çiftçimiz de arkasından hafif bir türkü ile devam ederken anam, anadudu(4) eline alıp biçilen ekin destelerini yığın yapar, yığın sonrası da biçilen yerlere dökülen ekin başaklarını tırmıkla toplamaya başlardı. Kuşlukta alınan enerjinin etkisiyle öğle ikindi arasına kadar çalışanların öğle yemeğini hazırlamaya başlardı.

Bu zamana kadar testideki su ılımıştır. Anam testiyi bana verir pınardan taze doldurup çabuk gelmemi tembihler. Taze su ile anam evden getirdiği yoğurdu koyu bir ayran yapar, hep birlikte ayranın başına oturur yufka ekmekle yaptığımız sokumları(5) ayrana daldırır üzerimize dökerek ağzımıza atarken yeşil soğanı da ikinci bir katık olarak yerdik. Babam bazen memnun olur bazen de ayrana bir kusur bulurdu. “Avrat,(6) ayranın pek kesekli(7) olmamış gibi. Yemek sonrası babam yığının dibine biraz uzanır, horlayarak bir kelete(8) kaçırırdı.

Anam çocukla ve bulaşıkla uğraştıktan sonra yine tırmık işine koşar. Babamla çiftçimiz ekini biçedursun, güneş biraz daha aşağı tarafa yaklaşınca, yani ikindi biraz geçince, anam eve dönüş hazırlığı yapar, yine çocuk sırta bağlanır, boşalmış azık kapları artık hafiflerdi ama bu kez de yorgun bitkin evin yolunu tutardı.

Yarım kalan ev işlerini toparlarken hiç vaktini şaşırmayan boğazların derdinden bu kez de akşam yemeği yapmaya koştururdu. Şimdiki gibi menü bin bir çeşit değil. Sıra geldi bulgur pilavına. Ocak üzerindeki isli tencerede pilav pişe dursun kuzuları ağıla kapatır, biraz sonra meleşerek gelen koyunları diğer ağıla kapatıp ben koyunları tutarken anam sütlerini sağardı. Sağma işi bittikten sonra kuzuları koyunların yanına bırakırdık. Koşarak ve meleşerek gelen kuzular her bulduğu koyunu emmeye çalışırdı fakat koyunlar kendi yavrusunun dışında diğer kuzuları emzirmezlerdi. Nihayet kendi kuzularını bulduktan sonra anamdan artırdıkları sütlerini yavrularına sunarlarken, iki ayağının üzerine çömelerek ve kuyruğunu oynatarak kalan sütü emmeye çalışan yavrusuna analık şefkatini koklayarak ve mırıltılı bir sesle kuyruğunu yalayarak gösterirlerdi.

İnek, koyun sağılması, tavukların, kuzuların kapanma sonrası pilav yemeye sıra gelmişti; yufka ekmek ve ağaç kaşıklarla. Babam halı yastık ve halı minderli köşesine çekilip biraz sonra çayını ister. Anam ya çocuğun başında, ya da bulaşığın başındadır. Çoğu kez duymaz çay isteğini. Biraz gecikince bağırtı hızlanır, kızmaya başlar. Anam, “ne var, ne bağırıp duruyon, boş mu duruyom, öldün mü? Diye sokranır, ama babama duyurmazdı. Babam çayını içtikten sonra birkaç kelete kaçırırken, anam bulaşıkları yıkayıp, yatakları yapıp, çocuğu emzirirken bir kolunun üzerinde uyur kalırdı. Sabaha dek daha kaç kez yatar kalkar bilmezdim.

İşte anam.
İşte Anadolu kadını.

O yıllarda analar günü kutlamaları olmadığı için hiçbir hediye görmedi anam, yıllık alınan pırtıların dışında. “Toprak gibi hep kendinden veren, hiç karşılık beklemeyen,  hiçbir hediye alamayan anam, toprağın bol olsun. Seni rahmetle anıyor ve çok özlüyorum.”

“TÜM ANALARIN ÖNÜNDE SAYGI İLE EĞİLİYORUM”
Mümtaz Boyacığlu - Araştırmacı Yazar
Emekli Öğretmen 


1 – Dolak         : Tırpanla ekin biçerken sol bacağa sarılan kalın kumaş parçası.
2 – Bıtırak        : Dikenli ot tohumu
3 – Yığın          : Biçilen ekinlerin bir yerde toplanması.
4 – Anadut       : Biçilen ekinleri toplamaya yarayan üç parmaklı ve saplı alet.
5 – Sokum       : Yufka ekmekle yiyecekleri almak için yapılan lokma çeşidi.
6 – Avrat          : Hanım.
7 – Kesekli      : Kesede süzülen yoğurdu su ile karıştırdıktan sonra kalan katı kısımları.
8 – Kelete       : Kısa uyku

Yorum Gönder

4 Yorumlar

  1. Hocamın anlatımı muntazam, haddime değil yorumlamak... Yüreğinize saglık..... Atalay Tekeli

    YanıtlaSil
  2. Merhabalar Atalay Tekeli, Hoş Geldin.

    Blog sayfama yaptığın ziyarete ve "Anamın Günlüğü" ile ilgili Mümtaz Boyacıoğlu hocamın yazısına yaptığın yoruma çok teşekkür ederim.

    Selam ve dualarımla. (Yine Beklerim.)

    YanıtlaSil
  3. Her daim Recep amca takipçinin. Gurbet ellerde bozkırların kokusunu almaktayim sayenizde. Hocamın eserine ulaşmak isterdim. Okumak isterim denemelerini.... Saglicakla .....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar Atalay Tekeli Yeğenim, Hoş geldin.
      Ziyaretin ve yorumun için çok teşekkür ederim. Mümtaz hocamın yazdıklarını çok mu seviyorsun? Ben onun kitabından sadece bir iki örnek almıştım buraya.

      Aslında Kaman'dan daha çok güzel şeyleri burada paylaşabiliriz ama, çok emek ve zaman istiyor. Fırsatını buldukça bir şeyler yayınlamaya gayret ediyorum.

      Selam ve dualarımla Allah'a emanet olun.

      Sil

Size Geri Dönebilmek için, Yorumu Yazdığınız Yerin Sonuna; Elektronik Posta Adresinizi, ya da Adınızı ve Soyadınızı Eklemeyi Unutmayınız!